26 Kasım 2014 Çarşamba

Zayıflamak için 40 fırın ekmek yememiz lazım! :)

Zayıflamak için 40 fırın ekmek yememiz lazım!


Tabi mecazi anlamda:) Buradaki “kırk fırın ekmek” lafını, kırk çeşit yöntemi var zayıflamanın diye düzeltelim. Gerçekten de şu dünya üzerinde isteyip de zayıflayamayacak hiç kimse yok! Metabolik  hastalıkları olanlar da dahil. Bu hastalar da doktor kontrolünde gayet sağlıklı bir şekilde zayıflayabilirler. Bizzat ben kendimden biliyorum. Çok esaslı bir Haşimato hastasıyım. Ve hatırı sayılır ölçüde ciddi bir medikasyonla regüle edilen (düzenlenebilen) bir tiroit hastalığım var. Ben 15 kilo verdim! Bu arada hemen belirteyim Haşimato hastaları normal bireylere oranla daha kolay kilo alır ve daha zor verirler. Metabolizmaları yavaştır.
Kilo vermek için kırk çeşit yol dendim. Dünya üzerinde icat edilmiş tüm diyet yöntemlerini denedim. Dukan, Karatay, Alkali, vs vs. Aklınıza gelebilecek ve duyduğunuz tüm diyet yöntemleri benim üzerimde uygulama gördü. Birinle 5 kilo verdim, 7 kilo aldım. Diğeriyle 3 kilo verdim, 5 kilo aldım. Bu böyle devam etti. Sonra kendime bir karma diyet programı geliştirdim. Ve sonra 15 kilo verdim. 1-2 kilosunu aldığımı fark ettiğimde anladım ki bunu süreğen hale getirmek ve bir yaşam tarzı şeklinde uygulamak gerekiyor. Adını “alkadukatay” koyabilirim ama isim ihlaline girer:) Ağırlıklı olarak Alkali, Dukan ve Karatay diyetleri temeline dayanıyor. Çoğunlukla bunların karması gibi. Ama içine benim deneyimlerimle kattıklarım var. Belki benim de bu konuda bir kitap yazmam gerekebilir:) Neden olmasın? Çünkü böyle blog’umda yazarak anlatabileceğim bir şey değil aslında ve kişiden kişiye de değişkenlik gösteriyor. Uzun ve karmaşık bir süreç ancak genel hatları ile bazı önemli başlıklardan bahsedeceğim bugün. Mutlulukla söyleyebilirim ki yakın çevremde uygulayan, her kişide olumlu sonuçlar aldık. İstekli olmak ve kararlı kalmak da çok önemli.

Öncelikle tabaklarınızı süsleyin. Ne demişler? Çok süslenen tabak kimseyi doyurmazmış!:)  Böylelikle tabaklarınız süslenir ve dolu görünür gözünüze. Ayrıca tokluk hissi, koku duyusu ile yakın ilişkilidir. Tabaklarınızı süsleyene kadar geçen sürede geçen zaman hemen sofraya oturmanızı engelleyecek ve bu süre içerisinde kokular beyninizin tokluk merkezine ulaşacak ve kendinizi kısmen doymuş hissedeceksiniz. Annelerimizin “ben yaparken doydum” demeleri bu yüzdendir. Bir iki lokma da tadına, tuzuna bakmak için ağızlarına atarlar ve sofraya oturduklarında tok hissettiklerini söylerler çoğu zaman. Bide iflah olmaz, her daim açlar vardır aramızda. Kokuyu aldıkları gibi beklemeden “karşı taarruza” geçerler ve öyle tabaktı, süstü falan gözleri hiçbir şeyi görmez ve tencerenin, tabağın üzerinden “Tazmanya canavarı” gibi geçerler. İşte konumuz bu arkadaşlar!

Onlara şunu şiddetle tavsiye ediyorum. Diyete başlamadan önce bir hafta boyunca kendilerine bir nevi terapi yapsınlar. “Ben bundan sonra aç yaşayacağım ve açlık hissettikçe mutlu olacağım. Çünkü her aç hissettiğimde aslında bacaklarım, belim, sırtım, kollarım, yanaklarımı istila etmiş o yağ tabakası inceliyor. Her aç hissettiğimde bir kısmını öldürüyorum bu insafsız yağ kütlesinin” diye düşünsünler. Aslında aç kalmayacaklar, gerekli olduğu kadar yiyecekler ama onların alışkın olduğu kadar çok ve çeşitlilikte yemeyecekleri için mutsuz olabilirler. Ama bu mutsuzluk hali çok kısa bir süre sonra, aynı gün içinde bile mutluluk olarak geri dönecektir.
Örneğin bu gün hastane de yemekhane de masaya bir gittim! Tabak, tabak irmik helvası koymuşlar. Allahııııııııııııım hayatta dayanamadığım tek şey! İşte herkesin bir hassas noktası var. Benimki de bu! İrmik helvası! :) Yemedim arkadaşlar! Yemedim! Ne kadar acı çektim anlatamam! Yok aslında pek çoğunuz beni çok iyi anladınız eminim. Ama hemen şu şekilde düşündüm. İrmik helvasını elinde bavulu ile yola çıkan biri gibi karikatürize ettim kafamda. Yolculuğu da benim göbeğimmiş! Hemen eteğimin fermuarını çekemediğimi hayal ettim. Ve göbeğimden bana sırıtarak el sallayan, orada bir şezlonga uzanmış, göbeğime yayılmış irmik helvasını gördüm.  O irmik helvası ne oldu biliyormusunuz? Küçüldü, küçüldü sersefil bir yaratığa dönüştü ve artık gözüm o tabakları görmez oldu. Algıda seçicilik işte! Algınıza küçük oyunlarla yön değiştirtebilirsiniz. Tabi izleyen birkaç saat boyunca irmik helvaları resmigeçit yaptı beynimdeJ Ama kendimle ne kadar gurur duydum, kendimi nasıl takdir ettim tahmin edersiniz. Şu anda ise AÇIM! GENE! Karnımdan sesler geliyor ara ara. Yöneticimiz uyuyormu? Açııııııııız burda! Atsana bir iki lokma bir şeyler be insafsız!
Yemezler! Evet YEMEZLER, yememeliler! O sesler size Beethoven'in 9. Senfonisi gibi gelmeli! :) Anlatabildim mi? Açlığınızla mutlu olun ve bir süre bu hisle yaşayacağınıza önce kendinizi inandırın ve diyete öyle başlayın. Başarınızı %90 arttıracaksınız!
Bol bol limonlu su için. Limon’nun meziyetlerinden önceki yazımda söz etmiştim. Alkali olayı. Gerçekten çok önemli. Zayıflamayı geçtim, sağlığımızı korumak adına çok önemli. Bir önceki yazıyı okumayanlar varsa rica ediyorum okusunlar. Bundan sonraki yaşantınızda sağlıklı kalmaya çalışmak adına değerli bilgiler içeriyor. Alkali besinlere gelecek olursak söz vermiştik önce kısaca onlara değinelim. En değerli alkali kaynaklar, çiğ sebzeler ve meyvelerdir (meyveyi yumruğunuz kadar yiyeceksiniz tüm gün içinde, fazlası karbonhidrat olduğundan doğrudan yağa dönüşecek ve göbeğinizden size el sallayacaktır). Ek olarak baharat, balık, tohumlar ve alkali değer taşıyan su da değerli alkali kaynaklardır. Sebzeler çiğ yendiklerinde alkalidirler. Onları pişirirken etken kaldıkları ısı, içerdikleri enzim ve vitaminleri yok eder. Elektronları da azaltır. Bu nedenle çiğ sebze yemek ya da sularını içmek çok önemlidir. Rengi koyu olan sebzelerin elektron değerleri daha yüksektir ve en değerlileri mor ve koyu yeşil olanlardır.
Protein ağırlıklı beslenin. AĞIRLIKLI. Tamamen protein değil. Çünkü protein alt birimlerine ayrıldığında bile böbreklerimizin süzücü zarlarından zorlukla geçebilecek ve hatta bazen geçemeyecek büyüklüktedir. Böbreklerimizi, protein ağırlıklı bir diyette, günde 2.5 litre su ile yıkamalıyız! Aman dikkat. Ayrıca bu içtiğimiz su eğer limonlu olursa, proteinle aldığımız protonları alkali su ile nötralize etmiş oluruz. Örneğin et, balık, yumurta, süt ve yoğurt gibi proteinler harika tok tutar bizi. Protein oldukları için kan şekerimiz ani yükselip ani düşüşler yapmaz. Ama onları yerken bir sürü protonu da yükleriz bedenlerimize. Bu nedenle dengeyi sağlamak çok önemli!
Sosları tamamen hayatınızdan çıkartın. Saf zeytin yağı içine baharat ekleyerek nefis soslar hazırlayın. Öyle mayonez falan yok artık unutun! Cııııııııııııııııııııııs!
Akşam yemeğinden iki saat önce, 17.00 gibi, 2 ceviz ya da bir kuru kayısı 2 fındık gibi bir atıştırmalık yedikten sonra en geç 19.00 gibi akşam yemeği yiyin. Arasında hiçbir şey yemeyin. Akşam yemeğinden sonra sadece ayran, ya da bir kase yoğurt yiyebilirsiniz benim yöntemimde. Daha ilerleyen zamanlarda akşam hiçbir şey yememeyi başarabilirseniz, ya da bunu haftada en az iki gece yapabilirseniz uzun vade de kazananlardan olursunuz. Garanti veriyorum.

Aslında ne yersek oyuz gerçekten de! Bana ne yediğini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim, asrımızın ata sözü olmalı. Hepinize Tazmanya canavarlarından uzak, sağlıklı, ince ve zarif yaşamlar diliyorum. Soru ve yorumlarınız da yeni yazılarıma konu olabilir. Lütfen paylaşın.
Hayat paylaşınca güzel…
Sevgiler.



Resim Kaynakları:
http://ciltdiyet.blogspot.com.tr/2011_01_01_archive.html
http://melahat44a.blogspot.com.tr/2013/02/suslu-tabaklar.html

http://forumexe.com/frm/hayvanlar-alemi/47041-tazmanya-canavari.html

2 yorum:

  1. Merhaba Hocam. Öncelikle değerli bilgi birikiminizi ve deneyimlerinizi blogunuzda tüm içtenliğinizle paylaştığınız için teşekkür ederim. Bende Haşimato hastasıyım.Bir türlü zayıflayamıyorum ne yapabilirim diye internette dolaşırken sizin yazınıza rastladım.Bu hastalıkla mücadele edip fazla kilolarınızdan kurtulduğunuzu öğrenmek beni çok mutlu etti ve bana umut verdi.Yazınızda “benim de bu konuda bir kitap yazmam gerekebilir” demişsiniz.Yazınızın tarihine bakınca bu kitabı yazmış olmanızı umut ediyorum.:) Kitabı henüz yazamadıysanız bile bu yazınızın devamı niteliğindeki yazılarınızı sabırsızlıkla beklediğimi belirtmek isterim.Endokrinoloji uzmanlarının ve diyetisyenlerin (birçoğunun) bile çok uzak olduğu bir konu Haşimato hastalarına uygun bir diyet ve yaşam tarzı önerebilmek.En iyi çeken bilir.O yüzden tıp dünyasının içindeki siz değerli hocamın tavsiyeleri çooo..k önemli.Değerli paylaşımlarınızı bekliyorum.(Tüm konularda...Epey ara vermişsiniz bloga:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Betül hanım uzun bir aradan sonra merhab,
      biliyorum yanıt vermek için uzun bir zaman geçti. Fakat ülkenin içinde bulunduğu durumlar malum, gerçekten ben de çok etkilendim ve içimden hiç yazmak gelmedi. Kitap konusuna gelince belirttiğim nedenlerden bu konuyu da askıya almıştım fakat yavaş yavaş tekrar aldım kalemi elime. Yazmak da iyi geliyor açıkcası. Hala kilo ile ilgili sorunlarınız var sa ve danışmak istediğiniz konular var sa yazarsanız yanıtlamaya çalışırım, sevgilerimle.

      Sil