Zayıflamak için 40
fırın ekmek yememiz lazım!
Tabi mecazi anlamda:) Buradaki “kırk fırın ekmek” lafını,
kırk çeşit yöntemi var zayıflamanın diye düzeltelim. Gerçekten de şu dünya
üzerinde isteyip de zayıflayamayacak hiç kimse yok! Metabolik hastalıkları olanlar da dahil. Bu hastalar da
doktor kontrolünde gayet sağlıklı bir şekilde zayıflayabilirler. Bizzat ben
kendimden biliyorum. Çok esaslı bir Haşimato hastasıyım. Ve hatırı sayılır
ölçüde ciddi bir medikasyonla regüle edilen (düzenlenebilen) bir tiroit hastalığım
var. Ben 15 kilo verdim! Bu arada hemen belirteyim Haşimato hastaları normal
bireylere oranla daha kolay kilo alır ve daha zor verirler. Metabolizmaları
yavaştır.
Kilo vermek için kırk
çeşit yol dendim. Dünya üzerinde icat edilmiş tüm diyet yöntemlerini denedim.
Dukan, Karatay, Alkali, vs vs. Aklınıza gelebilecek ve duyduğunuz tüm diyet
yöntemleri benim üzerimde uygulama gördü. Birinle 5 kilo verdim, 7 kilo aldım.
Diğeriyle 3 kilo verdim, 5 kilo aldım. Bu böyle devam etti. Sonra kendime bir
karma diyet programı geliştirdim. Ve sonra 15 kilo verdim. 1-2 kilosunu
aldığımı fark ettiğimde anladım ki bunu süreğen hale getirmek ve bir yaşam
tarzı şeklinde uygulamak gerekiyor. Adını “alkadukatay” koyabilirim ama isim
ihlaline girer:) Ağırlıklı olarak Alkali,
Dukan ve Karatay diyetleri temeline dayanıyor. Çoğunlukla bunların karması gibi.
Ama içine benim deneyimlerimle kattıklarım var. Belki benim de bu konuda bir
kitap yazmam gerekebilir:) Neden olmasın? Çünkü
böyle blog’umda yazarak anlatabileceğim bir şey değil aslında ve kişiden kişiye
de değişkenlik gösteriyor. Uzun ve karmaşık bir süreç ancak genel hatları ile
bazı önemli başlıklardan bahsedeceğim bugün. Mutlulukla söyleyebilirim ki yakın
çevremde uygulayan, her kişide olumlu sonuçlar aldık. İstekli olmak ve kararlı
kalmak da çok önemli.
Öncelikle tabaklarınızı
süsleyin. Ne demişler? Çok süslenen tabak kimseyi doyurmazmış!:) Böylelikle
tabaklarınız süslenir ve dolu görünür gözünüze. Ayrıca tokluk hissi, koku
duyusu ile yakın ilişkilidir. Tabaklarınızı süsleyene kadar geçen sürede geçen
zaman hemen sofraya oturmanızı engelleyecek ve bu süre içerisinde kokular
beyninizin tokluk merkezine ulaşacak ve kendinizi kısmen doymuş hissedeceksiniz.
Annelerimizin “ben yaparken doydum” demeleri bu yüzdendir. Bir iki lokma da
tadına, tuzuna bakmak için ağızlarına atarlar ve sofraya oturduklarında tok
hissettiklerini söylerler çoğu zaman. Bide iflah olmaz, her daim açlar vardır
aramızda. Kokuyu aldıkları gibi beklemeden “karşı taarruza” geçerler ve öyle
tabaktı, süstü falan gözleri hiçbir şeyi görmez ve tencerenin, tabağın
üzerinden “Tazmanya canavarı” gibi geçerler. İşte konumuz bu arkadaşlar!
Onlara şunu şiddetle
tavsiye ediyorum. Diyete başlamadan önce bir hafta boyunca kendilerine bir nevi
terapi yapsınlar. “Ben bundan sonra aç yaşayacağım ve açlık hissettikçe mutlu
olacağım. Çünkü her aç hissettiğimde aslında bacaklarım, belim, sırtım,
kollarım, yanaklarımı istila etmiş o yağ tabakası inceliyor. Her aç
hissettiğimde bir kısmını öldürüyorum bu insafsız yağ kütlesinin” diye
düşünsünler. Aslında aç kalmayacaklar, gerekli olduğu kadar yiyecekler ama
onların alışkın olduğu kadar çok ve çeşitlilikte yemeyecekleri için mutsuz
olabilirler. Ama bu mutsuzluk hali çok kısa bir süre sonra, aynı gün içinde
bile mutluluk olarak geri dönecektir.
Örneğin bu gün hastane
de yemekhane de masaya bir gittim! Tabak, tabak irmik helvası koymuşlar. Allahııııııııııııım
hayatta dayanamadığım tek şey! İşte herkesin bir hassas noktası var. Benimki de
bu! İrmik helvası! :) Yemedim arkadaşlar! Yemedim!
Ne kadar acı çektim anlatamam! Yok aslında pek çoğunuz beni çok iyi anladınız
eminim. Ama hemen şu şekilde düşündüm. İrmik helvasını elinde bavulu ile yola
çıkan biri gibi karikatürize ettim kafamda. Yolculuğu da benim göbeğimmiş!
Hemen eteğimin fermuarını çekemediğimi hayal ettim. Ve göbeğimden bana
sırıtarak el sallayan, orada bir şezlonga uzanmış, göbeğime yayılmış irmik
helvasını gördüm. O irmik helvası ne
oldu biliyormusunuz? Küçüldü, küçüldü sersefil bir yaratığa dönüştü ve artık
gözüm o tabakları görmez oldu. Algıda seçicilik işte! Algınıza küçük oyunlarla
yön değiştirtebilirsiniz. Tabi izleyen birkaç saat boyunca irmik helvaları resmigeçit
yaptı beynimdeJ Ama kendimle ne kadar
gurur duydum, kendimi nasıl takdir ettim tahmin edersiniz. Şu anda ise AÇIM!
GENE! Karnımdan sesler geliyor ara ara. Yöneticimiz uyuyormu? Açııııııııız
burda! Atsana bir iki lokma bir şeyler be insafsız!
Yemezler! Evet YEMEZLER,
yememeliler! O sesler size Beethoven'in 9. Senfonisi gibi gelmeli! :) Anlatabildim mi?
Açlığınızla mutlu olun ve bir süre bu hisle yaşayacağınıza önce kendinizi
inandırın ve diyete öyle başlayın. Başarınızı %90 arttıracaksınız!
Bol bol limonlu
su için. Limon’nun meziyetlerinden önceki yazımda söz etmiştim. Alkali olayı.
Gerçekten çok önemli. Zayıflamayı geçtim, sağlığımızı korumak adına çok önemli.
Bir önceki yazıyı okumayanlar varsa rica ediyorum okusunlar. Bundan sonraki
yaşantınızda sağlıklı kalmaya çalışmak adına değerli bilgiler içeriyor. Alkali
besinlere gelecek olursak söz vermiştik önce kısaca onlara değinelim. En
değerli alkali kaynaklar, çiğ sebzeler ve meyvelerdir (meyveyi yumruğunuz kadar
yiyeceksiniz tüm gün içinde, fazlası karbonhidrat olduğundan doğrudan yağa
dönüşecek ve göbeğinizden size el sallayacaktır). Ek olarak baharat, balık,
tohumlar ve alkali değer taşıyan su da değerli alkali kaynaklardır. Sebzeler
çiğ yendiklerinde alkalidirler. Onları pişirirken etken kaldıkları ısı,
içerdikleri enzim ve vitaminleri yok eder. Elektronları da azaltır. Bu nedenle
çiğ sebze yemek ya da sularını içmek çok önemlidir. Rengi koyu olan sebzelerin
elektron değerleri daha yüksektir ve en değerlileri mor ve koyu yeşil
olanlardır.
Protein ağırlıklı
beslenin. AĞIRLIKLI. Tamamen protein değil. Çünkü protein alt birimlerine
ayrıldığında bile böbreklerimizin süzücü zarlarından zorlukla geçebilecek ve
hatta bazen geçemeyecek büyüklüktedir. Böbreklerimizi, protein ağırlıklı bir
diyette, günde 2.5 litre su ile yıkamalıyız! Aman dikkat. Ayrıca bu içtiğimiz
su eğer limonlu olursa, proteinle aldığımız protonları alkali su ile nötralize
etmiş oluruz. Örneğin et, balık, yumurta, süt ve yoğurt gibi proteinler harika
tok tutar bizi. Protein oldukları için kan şekerimiz ani yükselip ani düşüşler
yapmaz. Ama onları yerken bir sürü protonu da yükleriz bedenlerimize. Bu
nedenle dengeyi sağlamak çok önemli!
Sosları tamamen
hayatınızdan çıkartın. Saf zeytin yağı içine baharat ekleyerek nefis soslar
hazırlayın. Öyle mayonez falan yok artık unutun! Cııııııııııııııııııııııs!
Akşam yemeğinden
iki saat önce, 17.00 gibi, 2 ceviz ya da bir kuru kayısı 2 fındık gibi bir
atıştırmalık yedikten sonra en geç 19.00 gibi akşam yemeği yiyin. Arasında hiçbir
şey yemeyin. Akşam yemeğinden sonra sadece ayran, ya da bir kase yoğurt
yiyebilirsiniz benim yöntemimde. Daha ilerleyen zamanlarda akşam hiçbir şey
yememeyi başarabilirseniz, ya da bunu haftada en az iki gece yapabilirseniz
uzun vade de kazananlardan olursunuz. Garanti veriyorum.
Aslında ne yersek oyuz
gerçekten de! Bana ne yediğini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim, asrımızın
ata sözü olmalı. Hepinize Tazmanya canavarlarından uzak, sağlıklı, ince ve
zarif yaşamlar diliyorum. Soru ve yorumlarınız da yeni yazılarıma konu
olabilir. Lütfen paylaşın.
Hayat paylaşınca güzel…
Sevgiler.
Resim Kaynakları:
http://ciltdiyet.blogspot.com.tr/2011_01_01_archive.html
http://melahat44a.blogspot.com.tr/2013/02/suslu-tabaklar.html
http://forumexe.com/frm/hayvanlar-alemi/47041-tazmanya-canavari.html