22 Aralık 2014 Pazartesi

BİRAZ KOLLAJEN YAPALIM, BİRAZ MOTİVASYON VERELİM:)

Değerli dostlar,
İstemeden de olsa gene uzun bir ara vermek zorunda kaldım yazılarıma. Aslında niyetim sizlere bu yazımda “kalıcı makyaj” ile ilgili bilgi aktarmaktı. Cok sevdiğim bir dostum bu işin gerçek erbabı. Biraz merakınızı kamçılayabilmek adına kendisinin şu anda ismini vermek istemiyorum. Değerli arkadaşım ve çalışmaları bir sonraki yazımın konuğu olacaklar. Çünkü onun ve benim yoğun çalışmalarımız nedeniyle bir türlü bir araya gelemedik. Sürekli olarak kendini konusunda eğiten, yurt dışı kongre  ve eğitimlerle gerçekten de inanılmaz ileride ve emsallerinden açık ara önde olan bir isim. Şimdilik bu kadarını söyledikten sonra bu gün size bambaşka bir konudan söz edeceğim.
Amacımız sizlere hizmet vermek, mutlu etmek ve ışık tutmak. Bu felsefeden yola çıkarak, çok sevdiğimiz ve belli bir yaşdan sonra hayatlarımızın olmaz ise olmazları “plastik cerrahlarımız’a” yollarımız tabiki düşmeye devam edecek zaman zaman. Ama bu zaman zaman’ların aralıklarını azaltabiliriz. Çok basit yöntemlerle Nasılmı? Mesela yediğimize içtiğimize dikkat ederek.
Değerli plastik cerrahlarımıza yolumumuz genellikle cilt sarkmaları nedeni ile düşer. Her birimiz aynı genetik yapıya sahip değiliz.
O nedenle bazılarımızın cilt dokusu daha yumuşaktır. Bazılarımız daha kiloluyuzdur ve yer çekimine karşı koymaya çalışan doku yoğunluğumuz diğerlerimize göre daha fazladır. Burada demek istediğim zayıflar sarkmalara karşı daha iyi durumdadırlar. 40-50 yaş aralığında! Bu yaşların üzerinde zaten ne yediğiniz yada kaç kilo olduğunuzun önemi yoktur? Yolunuz mutlaka iyi bir cerrahın kapısından geçmelidir. Ama işte süreci uzatmak biraz da olsa elimizde.
Yaptığımız en büyük yanlışlardan biri de üşengeçliğimizdir. Önce bir hevesle başlarız sonra “amaaaan bunuda her hafta saçıma mı süreceğim, bu hafta da yapmayayım” yada “şimdi çarşıya kim çıkacak evde bu var bunu yerim olur biter onu da sonar yerim” olur. Bu diyet programlarına hep Pazartesi başlamak ironisiyle aynı şeydir aslındaJ Ve işte bu yüzden o uzun parlak ve gür saçlara, yada dergilerde gördüğümüz incecik sütun gibi kadınlara imreniriz ve kendimizin asla öyle olamayacağını düşünürüz. İşte o kadınlar üşenmeyen kadınlardır. Saatlerce spor yapan, saçına cildine özen gösteren, yediğine içtiğine dikkat eden kadınlardır.
Yani neymiş? Biraz amiyane olacak ama “ne kadar ekmek, o kadar köfte” yada daha iyi bildiğimiz gibi “acı yoksa kazanç da yoktur”!!!!!!!!
İhtiyacımız olan motivasyondur. Süreklilik ve azimdir. Işte bu nokta da eğer biz bunu başaramıyorsak, yardım almalıyız. Güvenilir bir kaynaktan. Seve seve yardımcı oluruz dostlarımJ
Öğüt vermekten konuya bir türlü başlayamadımJ Ancak konu kısa. KOLLAJEN.
Bu kollajen cildimizin ara bağ dokusu bileşenlerinden ipliksi bir proteindir. Ağ gibi cildimizin derinliklerinde bulunur. Cildimiz gergin tutar. Örümcek ağı tekniğini bu aralar oldukça fazla duyduğunuza eminim. Yada radyofrekans vs, vs. Bu tekniklerin hepsinin amacı cildimizdeki kollajen miktarını arttırmaktır. Bir gün sıra onlarada gelecek elbet ama yedikleriniz ile bu kollajen miktarını arttırabilirsiniz. Yada eğer zamanı gelmiş ve bu uygulamalardan birini yaptırmış iseniz bu besinler ile de çok ciddi bir destek program uygulamış olursunuz.
Genistein içeren soya ürünleri, soya peyniri, soya sütü, tofu, hem kollajen üretimini ciddi oranda arttırır, hemde kırışıklıkların oluşmasına neden olan enzimlerin sentezini önler!!!!

Roka, lahana, ıspanak başta olmak üzere tüm yeşil yapraklı sebzeler lutein içerirler ve çok önemli kollagen kaynaklarıdır. Ayrıca bu yeşil yapraklı sebzelerde ve özellikle yeşil biber de portakaldan da fazla C vitamin bulunur ve C vitamin olmadan kolljen sentezi gerçekleşmez bunu da hemen ekleyelim.

Sülfür içeren salatalık, kereviz, yeşil ve siyah zeytin de kollajen sentezine zirve yaptırır ve gergin ve sağlıklı bir cilt yapısına sahip olmanızı sağlar. Haftada bir kereviz günde 10 zeytin tüketmek gerekir ancak eğer yüksek tansiyon sorununuz varsa lütfen kereviz ve zeytin tüketmeyin. Diğer besinlere ağırlık verin. Çünkü kerevizin tansiyon yükseltme etkisi vardır ve zeytin tuz içeriği nedeniyle sizin basilica düşmanlarınızdandır. Günlük tuz seviyeniz sadece bir zeytin yediğinizde tükenecektir. LÜTFEN DİKKAT!!!
Kavun, çiğ havuç ve haşlanmış patates ise harika A vitamini depolarıdır. Hem kollagen yapımında, cilt yenilenmesinde işlev görür, hem de gözleriniz için çok iyidir.
SAĞLIKLI, KEYİFLİ YAŞAM DİLEKLERİMLE....


RESİM KAYNAKLARI:
http://www.hastane.com.tr/saglik/cilde-esneklik-veren-mucizevi-yiyecekler.htmlciltte-kolajen-ureten-besinler-1393843467.jpg 
http://diyetilezayiflamaa.blogspot.com.tr/2013/08/ultherapy-ile-tek-seansta-yuz-ve-boyun.html 

8 Aralık 2014 Pazartesi

Küçük ama değeri büyük ip uçları:)

Merhaba değerli dostlarım,


bu gün sizlere küçük ve ekonomik ip uçları vermeye devam edeceğim. Öncelikle Evigen ampul'ün piyasadan kaldırıldığını bunun yerine "Evin ampul" adı ile piyasa sürüldüğünü  bildirmek isterim. Bir çok değerli okurumdan eczanelerde bulamadıklarına dair mailler aldığım için açıklama gereği hissettim. Aslında sizler Evigen ampül'ü sorduğunuzda iyi bir eczacının size muadilinin piyasaya sürüldüğünü yada isim değişikliği olduğunu bildirmesi gerekirdi ama bazen hayatta her şey beklendiği gibi olmuyor! 

Bu nedenle bizde bu gün beklenmeyen ve bizi sıkıntıya sokabilecek küçük sorunlarla nasıl baş edebiliriz, bunları konuşacağız. 

İlk ve en çok karşılaştığımız sorun bir türlü yüzümüzde kalmayı beceremeyen makyajlarımız! Bunun nedeniz cildimizin yapısında bulunan yağ bezleri. Bazı hanımların özellikle "T bölgesinde" parlama olurken, bazılarımız bu konuda daha kötü durumdayız diyelim. Çünkü onların ciltleri yağlı olduğundan (bu arada benimki de:) sabah porselen gibi yaptığımız makyaj çok değil bir saat sonra ayna efekti gösterecek kadar parlamaya başlar. Aynaya bir bakarız, o da ne? Sanki biri kovayla suratımıza su fırlatmış yada sağnak yağmurdan çıkmışız! Bu durum 40'lı yaşlara kadar önemli bir sorun gibi görünse de 60'lı yaşlara geldiğimizde diğer cilt tiplerine oranla yüzlerimizde çok daha az kırışıklık oluştuğunu göreceğiz ve çok anlamlı bir avantaja dönüşecek:) 
Şimdi gelelim bu güne:) Sabah yaptığımız makyajın akşama kadar yüzümüzde kalması için deri altı yağ bezlerinin fazla salgı yapmasını önlememiz lazım! Bunu da kaynattığımız ıhlamur suyu ve eğer bulabilirseniz çay ağacı yağı ile, bulamazsanız sadece ıhlamur suyunu tonik olarak kullanmakta gayet güzel işe yarayacaktır. Lütfen uzun süreli kullanım felsefemizi unutmayalım ve iki günde mucize beklemeyelim. Sonuçta bu yağ bezlerinin açma kapama düğmeleri yok, onların salgı mekanizmalarını düzenleyeceğiz bu şekilde:) 



Göz altı morlukları için kayısı çekirdeği yağı ve badem yağı birebir. Ben şimdilerde kırışıklıkları da hesaba katıp, tüm göz çevresi sorunları için bir karışım oluşturdum. Evin ampul, kayısı çekirdeği yağı ve tatlı badem yağını bir enjektör içinde karıştırıp yatmadan önce hatta eğer evdeysem hemen yüzümü temizleyip göz çevreme masajla uyguluyorum. İlerleyen yıllarda bana dua edeceksiniz:)

Yeni bir kırışıklık düşmanı daha öğrendim. Bir kaç maskeden söz etmiştim anımsarsanız! Limon gibi Papaya meyvesi de değerli enzim içerikleri ile cildin üst tabakasını soyarak peeling etkisi yapıyor ve kırışıklıklarla ciddi ölçüde savaşıyor. Püre yapıp fazla değil 10 dakika bekleterek yıkayın.  


Dudaklarında sürekli çatlaklar uluşan hanımlar! Türk kahvesi yada toz şekeri bal ile karıştırdıktan sonra dudaklarınıza ve hatta yüzünüz ve ellerinize az bir basınç uygulayarak masaj yapın beş dakika kadar ve yıkayın. En severek yaptığım uygulamadır. Bal yerine bebe yağı da kullanabilirsiniz. Ben yüz ve dudaklar için kahve ve bal ellerim içinde bebe yağı ve toz şeker karışımı kullanıyorum. Pamuk gibi elleriniz ve harika dudaklarınız olacak İki günde bir yapabilirsiniz. Bu etkisini hemen görebileceğiniz bir uygulamadır. Ayrıca ellerinizin yaşlanmadığını göreceksiniz 10 yıl sonra. Garanti veriyorum, o kadar yani:)  



Yüzümüze her duştan önce yoğurt ve rendelenmiş salatalık maskesi yapalım. 10 dakika bekleyelim sonra tam duşa girmeden önce azıcık kaya tuzunu avucumuza döküp yüzümüzdeki karışımı tuzlu elimizle Yarabbi şükür hareketi ile yüzümüzde gezdirelim. Fazla bastırmadan harika bir uygulamadır. Sonra kimseye görünmeden hemen duşa girin:) 



Huzur dolu ve neşeli ve sağlıklı ömürler diliyorum ve sizleri çok seviyorum. Mesajlarınızı aldım ve daha sık yazmaya çalışacağım:)
Sevgilerimle...

Resim kaynakları:
http://www.milliyet.com

1 Aralık 2014 Pazartesi

PİS SELÜLİT HAİN SELÜLİT:)

Pek değerli okurlarımJ

Öncelikle blog’uma göstermiş olduğunuz yoğun ilgi için sizlere gerçekten sonsuz teşekkürler. 

Öyle ki sizleri ihmal ettiğim şu birkaç gün içerisinde bile sayfamı yalnız bırakmayarak tıklama rekoruna ulaşmışsınız. Onur duydum, hatta bu duygum zirve yaptı. Sağ olun, vaaar olun. Sebebi ihmalkârlığım pek önemli. Bizzat ben fakültemde Profesör kadrosuna yükseltilmemin sarhoşluğunu yaşamaktayımJ Allah’ım bu yola baş koymuş herkese ağız tadıyla ulaşmayı nasip etsin. Zira benimki pek öyle kolay olmadıJ Bir akademisyenin yaşayabileceği, korku filmlerini aratmayan bir sürecin ardından şu an kendi zirveme ulaştımJ Oksijen fazla geldi, acık başım dönüyor, ondan yaniJ

Şimdi size prof, prof selülit anlatmak istiyorum kendi tarzımda!


Bu selülit, Allah Hava’yı yarattığından beri, kadınların yaşadığı en sıkıcı şeylerden biri. Genellikle bacakları mesken edinir ama kollarda ve bazen sırt ve göbekte bile görüldüğü olur. Aslında bir sağlık sorunudur. Biz zavallı kadınlara sahip olduğumuz o pek değerli hormonların pis bir oyunudur. Östrojen ve yumurtalıklarımızdaki follikül adı verilen yapılardan salgılanan FSH baş rol oynar oluşmasında. Menopozla bu hormonlar gerilediğinden, selülitlerin de kaybolmaya başladığını görürsünüz. O nedenle “ya annemde ya da anneannemde bile yok ama bende var” demenizin nedeni bundandır ve siz ne yaparsanız yapın öööyle dururlar, mıh gibi! 

O nedenle büyüme çağında edindiğimiz beslenme modelleri çok önemlidir. Bu selülitlerin oluşmasına sebep, kendini kaybetmiş semirmiş yağ hücreleridir. O kadar semirmişlerdir ki aralarındaki bağ dokuda onları sarmalayınca yerleri dar olduğundan ecik bücük bir şekil alırlar. Bir numara küçük ayakkabı giymek gibiJ Bağ doku kalınlaşır, bir nevi sertleşir ve en nihayetinde yüzeyden de izlenir durumda sıra dağlar yapar genelde bacaklarınızda. Ha, şunu da eklemeliyim, siz zayıflarsınız ama onlar sizden ayrılmaz! Çünkü onlar çevre bağ doku nedeniyle hapis olmuşlardır ve düşük kalorili beslenme ile beslendiğinizde kan damarlarına yakın, yani çevresinde güzel dolaşım ağı olan yağ hücreleri küçülür. Bunlar neredeyse bir zırhla kaplı olduklarından, dolaşım bu bölgede bozuktur ve yağ hücrelerinin kendilerini küçültmeleri için gerekli komutları alamazlar. Demek ki neymiş? Yılanın boynunu daha küçükken ezmek lazımmış! Artık çok geç benimkiler kök salmış ben bunlardan kurtulamam demeyin. Bir yolu hatta birkaç yolu varJ

Bol su. Günde en az 2.5 litre ve limonlu.

Lütfen kabız olmamaya çalışın. Bol su içmek zaten bu durumu da kısmen önleyecektir.

İyi ve kaliteli uyumanız lazım.

İmmün yani savunma sistemimiz hücreleri ve onların salgıladığı moleküllerle de yakından ilişkili olduğu gösterildi son yıllarda. Bu nedenle stresten uzak durun ya da söyleyin o sizden uzak dursunJ Mümkün mü dediğinizi duyar gibiyim. Fakat şu var ki hayatlarımızda olumlu yönde bir şeyleri değiştirmek için çaba harcıyoruz burada. En azından bunu gerçekleştirmek için çaba gösterin!

Selülitli bölgelerdeki dolaşımı arttırın. Masaj, spor, kıl fırça ile banyoda kalp yönüne doğru ve yumuşak hareketlerle fırçalama yöntemleri birkaç örnek. Basenlerinizde ise gene yumuşak hareketlerle basenlerinizi duvara yada kapı eşiklerine pıt pıt çarpabilirsiniz. Kaş yapıyorum derken göz çıkartmayın ama lütfen. Bir de morluklarla uğraşmak zorunda kalmayınJ


Ben bunlarla uğraşamam diyorsanız da pek değerli plastik cerrahlarımızın (Allah başımızdan eksik etmesinJ  kapılarının çalınma zamanı gelmiş demektir. Liposuction ve liposhaping deneyebilirsiniz. Ancak gene son derece önemli ip uçları vereceğim sizlere. Lütfen dikkate alın! Bu uygulamalar birer zayıflama yöntemi değildir. Bunlar vücut konturlarını düzeltme uygulamalarıdır. Torna tesviye gibiJ Çıkıntılarınızı ortadan kaldıracaksınız. O nedenle ne kadar verebiliyorsanız o kadar kilo verin ki asıl sorunlu bölgeler ve fazladan çıkıntılarınız belli olsun. Böylece doğru bölgeye doğru uygulama yapılabilecektir. Liposhaping, diğer yönteme oranla daha avantajlı olabilir! Kişiden kişiye değişir bu durum aslında. Liposhaping de lokal anestezi ile, daha az kanama riski ve emboli riski de oldukça azalmış olarak selülitlerinizden kurtulabilirsiniz. İyileşme süreci de çok daha hızlıdır. Enfeksiyon riski de son derece azdır.


Hadi bu uygulamaları yaptırdınız, arkasından kendinizi incelmiş ancak cildinizin yüzeyini daha düzensiz dalgalanmalar oluşmuş şekilde bulabilirsiniz. En iyi plastik cerrah da olsa, bu bir teknik uygulamadır, kanüller ile yağ dokusu hücreleri vücut dışına alınır ama bunu çok eşit yapmak pek de mümkün olmayabilir. Bu nedenle her iki uygulamanın ardından da bir kavitasyon ya da ciddi ve uzun süreli masajı şiddetle öneririm. Mezoterapi gibi cerrahi olmayan yöntemleri de deneyebilirsiniz.

Konu aslında çok uzun ve üzerinde konuşulacak ve belki de merak ettiğiniz bir çok yönü olabilir ancak fazla uzun bir yazı ile sizi sıkmak istemiyorum. Tadı damağınızda kalsın istedimJ
Sorularınız olursa memnuniyetle yanıtlamak isterim.

Sevgi, sağlık dolu selülitsiz yaşamlar dileğiyle şimdilik hoşça kalın.


Resim kaynakları: 

saglik.1001kadin.com
bayandanbayanafizyoterapi.com
ciltdbakimi.com

engelliler.gen.tr

26 Kasım 2014 Çarşamba

Zayıflamak için 40 fırın ekmek yememiz lazım! :)

Zayıflamak için 40 fırın ekmek yememiz lazım!


Tabi mecazi anlamda:) Buradaki “kırk fırın ekmek” lafını, kırk çeşit yöntemi var zayıflamanın diye düzeltelim. Gerçekten de şu dünya üzerinde isteyip de zayıflayamayacak hiç kimse yok! Metabolik  hastalıkları olanlar da dahil. Bu hastalar da doktor kontrolünde gayet sağlıklı bir şekilde zayıflayabilirler. Bizzat ben kendimden biliyorum. Çok esaslı bir Haşimato hastasıyım. Ve hatırı sayılır ölçüde ciddi bir medikasyonla regüle edilen (düzenlenebilen) bir tiroit hastalığım var. Ben 15 kilo verdim! Bu arada hemen belirteyim Haşimato hastaları normal bireylere oranla daha kolay kilo alır ve daha zor verirler. Metabolizmaları yavaştır.
Kilo vermek için kırk çeşit yol dendim. Dünya üzerinde icat edilmiş tüm diyet yöntemlerini denedim. Dukan, Karatay, Alkali, vs vs. Aklınıza gelebilecek ve duyduğunuz tüm diyet yöntemleri benim üzerimde uygulama gördü. Birinle 5 kilo verdim, 7 kilo aldım. Diğeriyle 3 kilo verdim, 5 kilo aldım. Bu böyle devam etti. Sonra kendime bir karma diyet programı geliştirdim. Ve sonra 15 kilo verdim. 1-2 kilosunu aldığımı fark ettiğimde anladım ki bunu süreğen hale getirmek ve bir yaşam tarzı şeklinde uygulamak gerekiyor. Adını “alkadukatay” koyabilirim ama isim ihlaline girer:) Ağırlıklı olarak Alkali, Dukan ve Karatay diyetleri temeline dayanıyor. Çoğunlukla bunların karması gibi. Ama içine benim deneyimlerimle kattıklarım var. Belki benim de bu konuda bir kitap yazmam gerekebilir:) Neden olmasın? Çünkü böyle blog’umda yazarak anlatabileceğim bir şey değil aslında ve kişiden kişiye de değişkenlik gösteriyor. Uzun ve karmaşık bir süreç ancak genel hatları ile bazı önemli başlıklardan bahsedeceğim bugün. Mutlulukla söyleyebilirim ki yakın çevremde uygulayan, her kişide olumlu sonuçlar aldık. İstekli olmak ve kararlı kalmak da çok önemli.

Öncelikle tabaklarınızı süsleyin. Ne demişler? Çok süslenen tabak kimseyi doyurmazmış!:)  Böylelikle tabaklarınız süslenir ve dolu görünür gözünüze. Ayrıca tokluk hissi, koku duyusu ile yakın ilişkilidir. Tabaklarınızı süsleyene kadar geçen sürede geçen zaman hemen sofraya oturmanızı engelleyecek ve bu süre içerisinde kokular beyninizin tokluk merkezine ulaşacak ve kendinizi kısmen doymuş hissedeceksiniz. Annelerimizin “ben yaparken doydum” demeleri bu yüzdendir. Bir iki lokma da tadına, tuzuna bakmak için ağızlarına atarlar ve sofraya oturduklarında tok hissettiklerini söylerler çoğu zaman. Bide iflah olmaz, her daim açlar vardır aramızda. Kokuyu aldıkları gibi beklemeden “karşı taarruza” geçerler ve öyle tabaktı, süstü falan gözleri hiçbir şeyi görmez ve tencerenin, tabağın üzerinden “Tazmanya canavarı” gibi geçerler. İşte konumuz bu arkadaşlar!

Onlara şunu şiddetle tavsiye ediyorum. Diyete başlamadan önce bir hafta boyunca kendilerine bir nevi terapi yapsınlar. “Ben bundan sonra aç yaşayacağım ve açlık hissettikçe mutlu olacağım. Çünkü her aç hissettiğimde aslında bacaklarım, belim, sırtım, kollarım, yanaklarımı istila etmiş o yağ tabakası inceliyor. Her aç hissettiğimde bir kısmını öldürüyorum bu insafsız yağ kütlesinin” diye düşünsünler. Aslında aç kalmayacaklar, gerekli olduğu kadar yiyecekler ama onların alışkın olduğu kadar çok ve çeşitlilikte yemeyecekleri için mutsuz olabilirler. Ama bu mutsuzluk hali çok kısa bir süre sonra, aynı gün içinde bile mutluluk olarak geri dönecektir.
Örneğin bu gün hastane de yemekhane de masaya bir gittim! Tabak, tabak irmik helvası koymuşlar. Allahııııııııııııım hayatta dayanamadığım tek şey! İşte herkesin bir hassas noktası var. Benimki de bu! İrmik helvası! :) Yemedim arkadaşlar! Yemedim! Ne kadar acı çektim anlatamam! Yok aslında pek çoğunuz beni çok iyi anladınız eminim. Ama hemen şu şekilde düşündüm. İrmik helvasını elinde bavulu ile yola çıkan biri gibi karikatürize ettim kafamda. Yolculuğu da benim göbeğimmiş! Hemen eteğimin fermuarını çekemediğimi hayal ettim. Ve göbeğimden bana sırıtarak el sallayan, orada bir şezlonga uzanmış, göbeğime yayılmış irmik helvasını gördüm.  O irmik helvası ne oldu biliyormusunuz? Küçüldü, küçüldü sersefil bir yaratığa dönüştü ve artık gözüm o tabakları görmez oldu. Algıda seçicilik işte! Algınıza küçük oyunlarla yön değiştirtebilirsiniz. Tabi izleyen birkaç saat boyunca irmik helvaları resmigeçit yaptı beynimdeJ Ama kendimle ne kadar gurur duydum, kendimi nasıl takdir ettim tahmin edersiniz. Şu anda ise AÇIM! GENE! Karnımdan sesler geliyor ara ara. Yöneticimiz uyuyormu? Açııııııııız burda! Atsana bir iki lokma bir şeyler be insafsız!
Yemezler! Evet YEMEZLER, yememeliler! O sesler size Beethoven'in 9. Senfonisi gibi gelmeli! :) Anlatabildim mi? Açlığınızla mutlu olun ve bir süre bu hisle yaşayacağınıza önce kendinizi inandırın ve diyete öyle başlayın. Başarınızı %90 arttıracaksınız!
Bol bol limonlu su için. Limon’nun meziyetlerinden önceki yazımda söz etmiştim. Alkali olayı. Gerçekten çok önemli. Zayıflamayı geçtim, sağlığımızı korumak adına çok önemli. Bir önceki yazıyı okumayanlar varsa rica ediyorum okusunlar. Bundan sonraki yaşantınızda sağlıklı kalmaya çalışmak adına değerli bilgiler içeriyor. Alkali besinlere gelecek olursak söz vermiştik önce kısaca onlara değinelim. En değerli alkali kaynaklar, çiğ sebzeler ve meyvelerdir (meyveyi yumruğunuz kadar yiyeceksiniz tüm gün içinde, fazlası karbonhidrat olduğundan doğrudan yağa dönüşecek ve göbeğinizden size el sallayacaktır). Ek olarak baharat, balık, tohumlar ve alkali değer taşıyan su da değerli alkali kaynaklardır. Sebzeler çiğ yendiklerinde alkalidirler. Onları pişirirken etken kaldıkları ısı, içerdikleri enzim ve vitaminleri yok eder. Elektronları da azaltır. Bu nedenle çiğ sebze yemek ya da sularını içmek çok önemlidir. Rengi koyu olan sebzelerin elektron değerleri daha yüksektir ve en değerlileri mor ve koyu yeşil olanlardır.
Protein ağırlıklı beslenin. AĞIRLIKLI. Tamamen protein değil. Çünkü protein alt birimlerine ayrıldığında bile böbreklerimizin süzücü zarlarından zorlukla geçebilecek ve hatta bazen geçemeyecek büyüklüktedir. Böbreklerimizi, protein ağırlıklı bir diyette, günde 2.5 litre su ile yıkamalıyız! Aman dikkat. Ayrıca bu içtiğimiz su eğer limonlu olursa, proteinle aldığımız protonları alkali su ile nötralize etmiş oluruz. Örneğin et, balık, yumurta, süt ve yoğurt gibi proteinler harika tok tutar bizi. Protein oldukları için kan şekerimiz ani yükselip ani düşüşler yapmaz. Ama onları yerken bir sürü protonu da yükleriz bedenlerimize. Bu nedenle dengeyi sağlamak çok önemli!
Sosları tamamen hayatınızdan çıkartın. Saf zeytin yağı içine baharat ekleyerek nefis soslar hazırlayın. Öyle mayonez falan yok artık unutun! Cııııııııııııııııııııııs!
Akşam yemeğinden iki saat önce, 17.00 gibi, 2 ceviz ya da bir kuru kayısı 2 fındık gibi bir atıştırmalık yedikten sonra en geç 19.00 gibi akşam yemeği yiyin. Arasında hiçbir şey yemeyin. Akşam yemeğinden sonra sadece ayran, ya da bir kase yoğurt yiyebilirsiniz benim yöntemimde. Daha ilerleyen zamanlarda akşam hiçbir şey yememeyi başarabilirseniz, ya da bunu haftada en az iki gece yapabilirseniz uzun vade de kazananlardan olursunuz. Garanti veriyorum.

Aslında ne yersek oyuz gerçekten de! Bana ne yediğini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim, asrımızın ata sözü olmalı. Hepinize Tazmanya canavarlarından uzak, sağlıklı, ince ve zarif yaşamlar diliyorum. Soru ve yorumlarınız da yeni yazılarıma konu olabilir. Lütfen paylaşın.
Hayat paylaşınca güzel…
Sevgiler.



Resim Kaynakları:
http://ciltdiyet.blogspot.com.tr/2011_01_01_archive.html
http://melahat44a.blogspot.com.tr/2013/02/suslu-tabaklar.html

http://forumexe.com/frm/hayvanlar-alemi/47041-tazmanya-canavari.html

24 Kasım 2014 Pazartesi

İdida ediyorum çok şaşıracaksınız! LİMON! Ama ne?

Nedir bu alkali olayı?

Neden içtiğimiz suya limon damlatıyoruz? Bu aralar oldukça popüler olan bu konuyu en özet hali ile anlatmaya çalışacağım bugün ve sonucunda neden alkali kalmaya özen göstermeliyiz anlayacaksınız. Daha sonraki yazılarımda ise nasıl alkali kalabiliriz onu konuşuruz.

Vücudumuzun %80’ne yakını sudan oluşuyor!

SU=H2O 

Bunu iyonlarına ayırırsak artı (+) yüklü “H” hidrojen iyonu ve eksi (-) yüklü “OH” hidroksil iyonu elde ederiz.

Peki İyon nedir? Bir atom ’un artı (+) yüklü olasına neden olan “proton” ya da (-) yüklü olmasına neden olan “elektronlarından” birini kaybetmesi sonucu oluşan yapıdır.

Biliyorsunuz insan karbon (C), hidrojen (H), oksijen(O),  azot  (N) gibi atomalar ve ek olarak  yağ asitlerini oluşturan atomlardan ve bunların birleşerek oluşturduğu molekül, hücre zarı, hücre, doku ve organlardan oluşmuştur. Hepimiz birer atom bileşiğiyiz.

Ve hücre bizim işimiz:)

Neden eksi ya da artı yüklü olurlar. Çünkü hepsi atom durumunda eşit sayıda proton ve elektrona sahipken bir elektron kaybederlerse fazladan bir protonları olacağından (+1) yüklü olurlar. Ve her fazladan proton asit pH’a neden olur. Bu iyi değil!
Aksi durumda yani dışarıdan fazladan bir elektron (e) kazanırsa o zaman da eksi (-1) yüklü olurlar ve pH’ı alkali duruma çeker. (pH= sıvıların içinde bulunan elektron ve proton miktarıdır ve tüm sıvıların bir pH değeri vardır. 0-14 arasında değişir ve 7' nin üstü alkali altı asidik değerlerdir.)

Başa dönelim biz atomlardan oluşuyoruz ve bu atomların eksi değerli olması bizim vücudumuzu oluşturan sıvıların ve tüm yapıların alkali özellik kazanması anlamına gelir ki bu bizim için iyidir.

İşte vücudumuzdaki bu artı eksi dengesi “asit-baz dengesi” olarak bilinir ve sağlıklı kalabilmemiz için bu dengenin korunması gerekir. Bu denge bozulduğunda hastalanırız. Bütün oto-immün hastalıklar örneğin tiroit fonksiyon bozuklukları ve diğer tüm hastalıklar bu dengenin bozulması sonucu şekillenir. Artı yükün artması sonucu (yani asitlenme artınca) en basite inelim, hücre zarının yapısı bozulur, yani hücre zarı "oksitlenir" (Hücre zarını oluşturan atomlar proton (+) yüklenirler). Bu oksitlenme sonucunda, normal durumda "sıvı akışkan" halde olan hücre zarı katılaşır ve zarın sıvı akışkan yapısı bozulur. Hücrenin içine besin maddeleri giremez ya da hücrenin içinde durmaması gereken zararlı maddeler dışarı çıkamaz. Hücre zarar görür. Bu hücre karaciğer hücresi ise örneğin, karaciğerimiz hastalanır ve karaciğer, ilaçların ve zararlı maddelerin zararsız duruma getirilmesi işlevinden tutun da çok değerli bazı vitaminlerin üretim ve saklanmasına kadar birçok önemli görevini yerine getiremez duruma gelir. Bunun sonucunda da diğer hastalıklar baş göstermeye başlar.
Eğer oksitlenen hücre zarı, tiroit hücrelerimizin zarı ise, o zar üzerinde bulunan tiroit hormonlarına özel reseptörler de hasar görüp işlev göremez hale geleceği için bu seferde tiroit işlev bozuklukları oluşur. İşte gördünüz mü sadece hücre zarlarımızın yapısı bozulduğu/ oksitlendiği için hastalanıyoruz.

Bizim bedenimizde bir makine gibi çalışmak için yakıta gereksinim duyar. Bu yakıt besinlerdir. Besinlerle aldığımız karbonhidrat, protein, yağlar, mineral ve vitaminlerde vücudumuzu oluşturan aynı atomlardan oluşur ve artı ya da eksi yüklüdürler. Bunlar hücreler tarafından enerjiye dönüştürülür ve hücrelerin yaşamsal işlevlerini yerine getirebilmesi için bu enerjiye gereksinim vardır.  Yani vücudumuzun içine kaliteli yakıt (besin) sokmak bizim elimizde olan bir şeydir. Ne kadar kaliteli (eksi yüklü) beslenirsek o kadar sağlıklı kalırız. Ya da artı yüklü yediğimizin iki kadar eksi yüklü besin alırsak dengeyi sağlarız.

Bilinen en kolay eksi yüklü sıvıyı oluşturma metodu limonlu sudur. Hatta en iyisi gün boyu aldığımız suyun hepsini limonlu yani eksi değerini yükselterek içmektir. Suyun içindeki sitrik asit ve diğer asitler sudaki hidrojen ve hidroksil grupları ile birleşip çok değerli bikarbonat (eksi yüklü bileşik) yapıları oluşturur.  Bu nedenle suya limon sıkıyoruz:) Alkali beslenmeye çalışıyoruz.  


Bu bilgileri çok beğenerek okuduğum sayın Dr. Ayşegül Çoruhlu’nun “Tokuz ama Açız” kitabından derledim sizler için. Zamanınız olursa (ki bence olsun yaratın) bu kitabı alıp okumanızı tavsiye ederim. Ben birkaç kez okudum. Bir bilim insanı olarak okurken bana hepsi bildiğim şeyler olan bu bilgilerin Ayşegül hanımın anlatımı ile bir araya geldiklerinde ne kadar daha farklı anlamlar kazandırdığını gördüm. Okurken “aaaaaaaaaaaaaaaa demek bundanmış”, “tabiiii ya”, “hay Allah bak sen”  dedirten bir kitaptır. Tabi bunlar bir temel tıpçı olduğum için zaten bildiğim şeylere farklı bir bakış açısı kazandırmasındandır. Siz ise okurken başlangıçta biraz kafanız karışabilir, bazı şeyler size yabancı gelebilir. O nedenle sizden “hııııııııım anladıııııııııııııııııım” yada “vay canııııııııııııına” nidaları yükselecektir. Blog'umda sizlere bu şekilde kitap tavsiyelerim de olmaya devam edecek. Biliyorsunuz hayat paylaştıkça güzel ve paylaştıkça değerleniyor.

Yarın da eksi ve artı yüklü besinleri konuşalım.


Tüm güzellikler ve her nefeste sağlık sizlerle olsun.

Resim kaynakları:

http://www.biyolojidersnotlari.com/canlidaki-organik-bilesikler-karbonhidratlar-yaglar-proteinler.html

http://www.eksitarif.com/yemek?tarifi=alkali+beslenme+vucudun+asit+yukunu+arttiran+gidalar

23 Kasım 2014 Pazar

Bu gün kendimizi şımartmalı:)



Merhaba değerli okuyucularım.
Hadi bu gün kendimiz için güzel bir şeyler yapalım…
Bu gün Pazar!
Yüzlerinizin hafiften buruştuğunu görür gibiyimJ Küçüklüğümde ben de Pazar günlerinden nefret ederdim. Bir kere ne hikmetse o gün evde bir seferberlik hali olurdu. Çamaşır yıkanır, önlük ve yakalar kolalanır ve ütülenir (bu anlattıklarımı aranızda hiç yaşamamış olanlar var biliyorum:) ve hatta annelerimiz bizi de bir aklar paklardı. Bu hafta içi banyolarına hiç benzemeyen bir paklanma çeşidiydi. Banyodan çıktığımızda rengimiz Amerikan yerlilerininkine benzer ve derilerimiz buruş buruş olurdu. Yani gerçek anlamıyla bir paklanmaydı ve arkasından ütülensek de olurdu yaniJ
Sonraları ne hikmetse bu Pazar seremonileri bir değişti. Pazar günleri dinlenme, gezme tozma, hayattan tat alma günü olmaya başladı. Pek çoğumuz için de miskinlik günü oldu ki ben sanırım Pazar günü için en azından öğlene kadar geçen sürede, insanın miskinlik yapabilmesinin bedenini dinlendirdiğine inanıyorumJ Pazar günü her zamankine göre 1 saat fazla uyuyabilmek, aile ile veya tek silah da olsa şöyle “tv” karşısında, ya da her nasıl keyif alıyorsanız öyle güzel kalender bir kahvaltı, sonra dumanı tüten kahvemizle bir gazeteleri karıştırmak yada kitap okumak ruhlarımıza inanın çok iyi gelecektir. Aranızda daha ağır ve yoğun bir tempo ile çalışanlarımız vardır muhakkak. Ancak her ne hızda ve güçte çalışıyorsanız çalışın, sırtlarınıza pervane değil nükleer reaktör takmak bile işe yaramayacak kadar ağırsa bile temponuz bir durun! Bir nefes alın gözünüzü seviyim! Unutmayın ki daha verimli çalışabilmek için o bedenlerinizin de dinlenmeye ihtiyaçları var. Sonuçta makine değiliz ama inanın makinayla aynı ahenkte çalışan bir vücudumuz var. Gerek duyduklarını vermezseniz bu bedenlere, arıza çıkartırlar ve gerçekten de devreleri yanar. Sonra neden gözlerimin altında böyle mor mor halkalar var (ki bu B vitamini eksikliğinin de habercisi olabilir ve büyük olasılık zaten midenizle ilgili de sorunlar yaşıyorsunuzdur) ya da eklemlerim ağrıyor, sırtımda inanılmaz ağrılar var vs diye söylenirken bulursunuz kendinizi. Yani ne kadar ekmek o kadar köfte! Siz ona ne kadar iyi bakarsanız o da size o kadar sorun çıkartmayacaktır!

Ne yapalım? Biz de azıcık şımartalım, daha bir özenle iyi bakalım kendimize bugün!  Cuma günü göz çevremizdeki kaz ayaklarının oluşmasını nasıl geciktiririz ve nasıl görünümlerini yumuşatırız konusunu konuşmuştuk ve bu günün konusunu da cilt temizliği olarak belirlemiştik hatırlarsanız.
Bu gün cildimizi temizleyip bakım maskeleri yapalım ardından dinlenelim ve bu günün keyfini çıkartalım, kısa da olsa yarının Pazartesi olduğunu unutalım!
Hadi bakalım başlayalım. Söylemiştim her şey zaten mutfağınızda olan malzemeler olacak benim tariflerimde. Benim diyorum çünkü onları ben oluşturdum. Tabi yıllar içinde, benzer siteleri ya da kitapları okuyarak, birikim edinerek. Bu nedenle benzerlerine diğer başka kaynaklarda rastlayabilirsiniz ama birebir aynıları olmaz elbet.  Çünkü, baktım ki yazılan tariflerde, örneğin yulaf ezmesi değil de, yulaf kepeği kullanınca sonuç daha iyi oluyor. Yani deneme ve tecrübe ile sabitlediğim tarifler. Bunlardan daha çooook var elbet! Sıraları geldikçe konuşuruz onları daJ   
Benim tariflerimde kendi bilgi birikimim, meyve/sebzelerin vitamin içerikleri ve bu vitaminlerin cilt/deri üzerinde ne gibi etkileri olduğu gerçeği ile ilişkili. Yani gene sizi sıkmadan nedenleri ile anlatacağım.

Sabah kalktığınızda her ne olursa olsun nemlendiricili bir sabunla (ki kozmetik yerine zeytin yağlı olanları tercih ederseniz, yüzünüze kendi organik yapısına daha yakın bir malzeme ile yaklaşmış olacaksınız) yüzünüzü yıkayın. Kahvaltı ve tembellik faslı bittikten sonra, spor yapacaksanız da spordan önce bir güzel cildimize zaman ayıralım. Önce bir küçük tencereye 1 su bardağı su koyun ve onu kaynatın. Ateşten aldıktan sonra içine biraz gül suyu ya da kuru papatya da ekleyebilirsiniz. Daha güzel kokacak ve sizi duygusal olarak da rahatlatarak bir ferahlık verecektir. Ayrıca kuru papatya eğer varsa sinüzit sorununuza da çok iyi gelecektir. Eğer yoksa bu yapacağınız işlemin etkisini azaltmaz. Asıl amacımız gözeneklerimizi açmak. Bu buharı, başımızın üstünü kalın ve büyükçe bir havlu ile kapatarak fazlada tencereye yaklaşmadan yüzümüze tutalımJ Bu şekilde gözeneklerimiz iyice açılacaktır. Fazla zaman kaybetmeden şimdi siyah noktalarımızdan kurtulma vaktidir. Bunun için önceden eczaneden aldığınız bir 20’lik enjektörün iğne kısmını enjektörün başından çıkartın ve enjektörün iğnesiz ucunu siyah noktanızın üzerine iyice bastırarak vakumla çekin. “Fırt” diye enjektörün içine geçecektir. Eğer geçmiyorsa zinhar dokunmayın. Zaten sayıları iyice artmış ve bu şekilde çıkmıyorlarsa çoktan iyi bir dermatoloğa gitme vaktiniz gelmiş demektir. Hadi sıktınız hemen üzerini bir kulak temizle pamuğu ucuna döktüğünüz biokadin/tentürdiyot ile silin. Bu bölgedeki bakterileri öldürecektir. Tüm güzelim gençlik yıllarım yüzümdeki Himalaya zirvelerini sıkmakla geçti. Sıktıktan hemen sonra ertesi gün yanında dün yok ettiğimi aratmayacak bir yenisi çıkardı. O zamanlar bakteriler hakkında en ufak bir bilgim yoktu. Bu sivilce dediğimiz hain oluşumlar derimizdeki kıl foliküllerine açılan yağ bezlerinin bakterilerce istila edilmesinden, enfekte olmasından kaynaklanıyor. Bu nedenle siz onları sıktığınızda aslında deriniz üzerine yanardağ zirvesinden süzülen lavlar gibi bakterileri akıtıyorsunuz. Onlarda tüm suratınıza yayılıyorlar. Ve daha da kötüsü sıktınız ve başarılı bir patlama yaptınız ama asıl o kıl folikülü’nün dibinde, o bakterilerin yuvası var! İşte orayı kurutmak lazım. Aksi durumda aynı yerden eskisini aratmayacak bir yenisi çıkacaktır. Bu nedenle biokadin sürüyoruz. Bakterilerin hakkından gelsin diye. Tabi tam da şu anda sivilcelerinizi sıkın öğüdü vermiyorum size!!! Aman dikkat!!! Biz şu an siyah noktalardan söz ediyoruz. Yoksa ben de zamanında sıkmasaydım, sonrasında oluşan kraterleri yok edebilmek için o kadar çok uğraş vermek zorunda kalmayacaktım!
Evet konumuza dönelim. Siyah noktaları temizledikten sonra onlara özel bir maske ile derinlemesine temizlik yapalım. İhtiyacımız olanlar meşhur Dukan diyeti ile ünlenen yulaf kepeği, ek olarak da maydanoz ve yumurta akı. 2 yemek kaşığı yulaf kepeğini bir kaba koyalım. 1 çay bardağı suda maydanozları kaynatıp 10 dk demleyip, suyunu ılıdıktan sonra yulaf kepeğinin üzerine dökelim. Bir yumurtanın akını da karıştıralım. Şimdi yüzümüze uygulayabiliriz. 15 dakika bekletip ılık suyla yıkayalım.
Ardından  yüzümüzü sıkılaştırmak için bir maske yapalım bu sırada cildimiz de dinlenecektir. Bir kaba kuru maya koyup (her markette bulabilirsiniz, köşede ki bakkalda bile var artık) ılık su ile balçık kıvamına gelene kadar yumuşatıp üzerine de 5 -6 damla limon suyu ekleyelim. Maya içinde ki potasyum, hatırı sayılır zengin protein miktarı ve B2 ve 6 vitaminleri ile cildin yenilenmesinden, toksinlerin atılmasından ve cildin yağ dengesinin dengelenmesinden sorumlu. Limon ise pH değeri 2-3 arasında %5 asit içerir. Bu asit sitrik asit ve askorbik asitdir (C vitamini). Bunlar cildimiz için yaralıdır ancak her zaman dediğim gibi azı yarar çoğu zarardır her şeyin. Eğer limon suyunu alıp yüzünüze sürerseniz bir süre sonra yüzünüzün karıncalanmaya ve yanmaya başladığını hissedersiniz. Aslında bu şekilde yüzünüze oldukça güzel bir ev ortamı peeling’i yapmış olursunuz. 5 dakikanın ardından hemen ılık su ile nötralize etmenizi öneririm. Asıl konumuzdan sapmayalım, aklımda o kadar çok şey var ki bir şeyi anlatırken bir sürü ilgili şey de peşi sıra geliyor. Umarım hepsini sizlerle paylaşmak kısmet olurJ
Evet mayalı sıkılaştırıcı maskemizi de 15 dakika bekletip yıkıyoruz ve sonra cildimizi nemlendirmemiz gerekiyor şimdi. Ben kayısı çekirdeği yağı kullanıyorum uzun zamandır. Yağlı, kuru yada karma cilt yapısındaki tüm cilt tiplerine güvenle kullanabilirsiniz. Ancak kuru bir pamuk ped’in üstüne birkaç damla damlattıktan sonra ped’i su ile biraz nemlendirin yani kayısı çekirdeği yağını dilüe ederek bu ped ile yüzünüzü ve boynunuzu silin. Harika bir nemlendirme elde edeceksiniz. Çekirdeği değil de sadece kayısı yağı olan ürün de gene yağlı ciltlerde, aynı şekilde nemli ped ile cilde uygulanabilir. Çünkü cildi kurutucu etkisi var uzun vade de.
Sıra tonikte! Bildiğim ve uyguladığım en güzel tonik maden sodası ya da gül suyu. İsterseniz ikisini karıştırabilirsiniz de. Cildinizi bir güzel tonikleyin ve sabah demlediğiniz siyah demlik poşetlerinden iki adet soğumuşunu gözlerinizin üzerine kapatarak 15-20 dakika dinlenin. Bunu hak ettiniz. Kendiniz için harikulade bir iş başardınız bu gün. Bunu her hafta yapın lütfen. Çünkü düzenli kullanma sizleri sonuca götürür. 8 hafta sonra cildinizdeki sonuca siz bile inanmakta güçlük çekebilirsiniz. Maskeler dışında diğerlerini her gün uygulayabilirsiniz.
Ancak tabi ki bu sözünü ettiğimiz ürünlerden birine alerjiniz olabilir. Yapmadan önce kolunuzun iç kısmına ya da elinizin üzerine sürerek deneyin bir kızarma ya da kaşınma varsa alerjiniz var demektir. Lütfen dikkat! Aslında bu küçük testi hayat boyu kullanacağınız her ürün de yapmanızı öneririm.
Pazartesi hangi güzel konu da konuşsak ve hayatımıza yeni güzellikler katsak acaba? Hıııııımmm…
Hadi bu da sürpriz olsunJ
İyi pazarlar dostlarım, sevgi ve sağlıkla buluşmak dileğiyle…


Resim kaynakları:

http://www.sevdaselim.net
http://www.sifamarket.com
http://www.yumaksepeti.com
http://www.ciltonik.com



21 Kasım 2014 Cuma

Dostlarımla doya doya paylaşacağım hayatımda yerni bir sayfa açıyorum ..

Herkese merhaba,
Bundan 2 saat öncesine kadar bir blog açmak gibi bir niyetim yoktu. Bu sabah uyandığımda, bu yeni güne başlarken böyle bir şeyin hayalini bile kurmuyordum. Ancak yıllardır arkadaşlarım ve yakın çevrem bana bunu neden hala yapmadığımı sorar dururlar. Beni küçüklüğümden beri tanıyanlar, beni uzun zamandır görmeyip de karşılaşanlar, öğrencilerim ve dahi herkes merak eder. Öğrencilerim den "hocam sizin yaşlanma gen'inizde defekt var" diyenler de olmuştur:) Bu benim için tabi ki çok mutluluk verici bir şey ve böyle güzel sözleri duydukça çok mutlu oluyorum. 
Bu dünya var olduğundan beri kadın cinsinin uyguladığı tüm güzellik yöntemleri ve diyetler vs hakkında bilgim var. Tabi akademik olarak öğretim üyesi olduğum bilim dalına ait alt yapı da bu birikimde ciddi rol alıyor. Ben bir doku bilimcisi ve embriyoloğum. İnsan'nın gelişim sürecini zigot olarak bildiğimiz ilk hücre evresinden doğuma kadar geçirdiği evreleri ve tüm doku ve organlarının elektron mikroskobik yapıları ve farklılıkları benim bilim dalımın konusudur. Bu nedenle hem akademik hem de sağlıklı güzelliğe karşı olan olağan üstü ilgim nedeniyle bu konuda tevazu gösteremeyeceğim kadar DOLUyum:) 
Sağlıklı güzelliğin cerrahi yöntemleri de ilgi alanlarımdan bir diğeridir. Öyle ki kendi bilim dalımın son kongresinde ki bildirim "Estetik uygulamaların doku üzerindeki etkileri" başlıklıydı. 
Herkes güzel olmak ister. Bu durum kadınlar için de erkekler için de aynıdır. Ancak güzel olmayı hedeflerken kendimize yaptığımız her şeyde çoğunlukla sağlıklı kalmayı gözden kaçırıyoruz. İnternet ortamında bir çok sitede ehil olmayan kişilerin açtıkları yüzlerce ve hatta binlerce sayfada "abra kadabra" yada "hokus pokus" tarifleri var. Cildimiz için, saçımız, kilomuz için ve hatta menopozu geciktirmek için hiç korkmadan bu tarifleri yapıyor ve UYGULUYORUZ!!!! Bu yaşamda bizi taşıyan bu sevgili bedenlerimize, dokularımıza, hücrelerimize nasıl zarar veriyoruz ve bu zararlar ileri yıllarda nasıl fitil fitil burnumuzdan çıkacak çoğumuzun haberi bile yok. Pekiiiii bilmek ister misiniz? Daha da önemlisi kendinize zarar vermeden, kendinizi hücrelerinize kadar yenileyerek hem diş görünüşünüzü hem de tüm organizmanızı tamamı ile nasıl değiştirebilirsiniz? Bunu öğrenmeyi ister misiniz? Sizden bambaşka bir siz yaratabileceğimizi söylesem bana inanır mısınız? Belki boyunuzu uzatamayız (ki cerrahi olarak bununda bazı yöntemleri var) ancak inanın sizi hücrelerinize kadar yenileyebiliriz. Bunun için İNANIN ve benimle kalın:)

Hepinize kucak dolusu sevgiler...